
Japonya ilk önce söylemem gerekirse benim en çok gitmek istediğim ülkedir. Gerçekten benim gibi düşünen arkadaşlar benim duygularımı anlayacaklardır. Gitmek için gerçekten de içim içimi yiyor ama nasıl giderim diye çoğu kez kendime sormuşumdur. Japonya uzak doğu olarak bilinir japonya da insanlar arasın da selam vermek yani yere 90 derecelik bir açıyla başımızı aşağı doğru eymek bir kural haline gelmiştir diyebiliriz. Japonca olarak insanlar arasında Konichiwa yani merhaba anlamına gelen sözcük kullanılır. japonya teknoloji bakımından olsun ve çalışma prensibi olsun en ileri düzeyde gelişmiş sayılı ülkeler arasındadır. Ben gerçekten de japonya üzerinde çok ama çok bilgi edinmeye çalıştım. Ve bunu başardım ama gitmek için ise çabalarımın gayretimin bana yardım edec
Ancak, uzun süreyle, çalışma ya da yüksek lisans – doktora yapma niyetiyle Japonya’ya gelmeyi düşünen biri için cevabı çok karmaşık olabilen ve muhattabı için hayati önemde bir soru… Aslında bu konuyla ilintili bir çok kişi hep aynı soruları soruyor, merak ediyor… Bizler de zamanında bu soruya yanıtlar aradık, bulduk ya da bulamadık… Ama devir bilginin paylaşıldığı bir devir… Geçenlerde yine Japonya’ya uzun süreliğine gelecek bir arkadaşa yazarken çıktı bu metnin taslağı… Her ne kadar yazılanlar kimileri için doğru olmasa da, kişiden kişiye değişse de, kendi gözlemlerim ve deneyimlerim sonrası aklımda kalanlar şunlar…
1- Büyükşehirlerle kırsal kesim arasında akla kara kadar fark var. Aslında her ikisi de kendine özgü bir hayat tarzı sunar. Tokyo-Osaka-Nagoya-Fukuoka-Sapporo gibi büyük şehirlerde ulaşım, alışveriş, iletişim türünden büyük bir sorun yasamazsınız. Ama çok büyük bir olasılıkla, Japonca bilmemenin getirisiyle, epey de bir yabancılık çekebilirsiniz. Büyük kentler derken Tokyo Körfezi (Kanto) ve Osaka çevresini (Kansai) -Kyoto hariç- ayrı bir kategoriye almak daha doğru sanki. Bu bölgeler dışında kalan yerler biraz daha Japon kimliğini korumuş gibi. Özellikle Tokyo ile kıyaslanınca daha bir oryantal.
2- Yaşam konusunda ne gibi sıkıntılar yaşanabilir bu kişiden kişiye değişse de bir çok konu çoğu yabancı için ortak.
- - Çoğu büyükşehirde hayat çok hızlı, kişilerarası iletişim daha yüzeysel ve özellikle bir çaba göstermediğin sürece arkadaş edinmek daha zor.
- - Kültür – dil ve yemekler çoğu kişi için anlaması güç şeyler. Bunlara hızla alışmak için biraz deneysel takılmak, biraz da girişken olmak gerekiyor.
- - “Çiğ balık yenir miymiş”, “ay bunun görüntüsü ne böyle”, “ama bu sebze böyle pişirilmez ki” dememek lazım. En basiti, bir insan yiyebiliyorsa ve inancınız izin veriyorsa , denenmeli, sonrasında hoşuna gitmezse zorlamamak en iyisi.
- - Yemeklerin çoğunda o yemeğe has bir sos olabilir. Misal ramen, udon, soba ve somen 4 ayri tip makarna – erişte. Hepsinin yapılışı ve servisi farklı. Ramen sıcak, udon ve soba hem sıcak hem soğuk, somen soğuk yenen bir makarna. Ve coğu zaman haşlandıkları suyun içinde çorbasıyla ikram ediliyorlar. Ve bu haliyle çorba içinde yüzen makarnayı gören sıradan bir Türk, değil yemeyi, dükkana girmeyi bile düşünmüyor. Tamam görüntüsü davetkar olmayabilir, ve hatta “soğuk makarna mı olurmuş” diyebilir, ta baştan yemeyi reddedebilirsiniz. Oysaki o soğuk meymenetsiz erişte, yazları hem sağlıklı, hem lezzetli, hem de ferahlatıcı…
- - Büyükşehirler etnik dünya mutfağından çok çeşitli lezzetleri sunan restoranlarla dolu. Alım gücünüz olduğu sürece alternatifleriniz hemen hemen sonsuz. Ayrıca, bildiğim kadarıyla Sapporo hariç önemli her büıyük şehirde en azından bir Türk restoranı, dönercisi var. Çok canınız çektiğinde gider, hasret giderirsiniz. Bunun dışında internet üzerinden peynir, zeytin, salça, taze baklava-börek, rakı, şarap, vs artık ne isterseniz (et ürünleri hariç). her şeyi sipariş edebilirsiniz. Sonuçta kıtlık yok, parası olana ya da yetene, az biraz da Japonca kotarabilene her şey var.
- - Buraya gelirken neler getirilmeli? Olmadığında eksik hissedeceğiniz ne varsa getirin. Ama gidip pirinç, saç kremi, yorgan, yastık, tuz vs getirmeyin. Burdan alırsınız hem ucuz, hem taşımaya değmez, hem de tuz her yerde aynı tuz.. Kim uydurmuşsa “Japonya’da tuz yok” diye, alnından öpmek lazım… Bir deli 40 akıllı misali hala bu soru soruluyor…
- - Beyaz peynir getirin, zeytinyağı ama iyi ama kötü var her yerde, Türk zeytini ve turşusu yok, taze yufka kargo ile 2 günde Tokyo’da yapılıp adresinize gönderilebilir. Bunun dışında ilk gelirken 1 haftadan fazla dayanmayan zerzevat getirmeyin. Zaten gelir gelmez büyük olasılık koyacak yeriniz, yapacak zamanınız olmayacak.
- - Eliniz boş gelmeyin. Özellikle burada iş arkadaşlarına ve laboratuvar üyelerine hediye etmek için çam sakızı çoban armağanı bir şeyler muhakkak bulundurun. Pişmaniye, lokum, Türk kahvesi, dumanı tüten künefe, içli tava (bu bana) falan getirin. Pişmaniye ve saray helvasının lokumdan çok sevildiğini de ekleyeyim… Aşırı tatlı, şerbetli Türk tatlılarından kaçının… Yenilemeyince ziyan olmasın diye hepsini yemeye kalkacaksınız, sonra mide fesatı geçirirsiniz falan ne olur ne olmaz…
- Bundan başka bir de hoşgeldin yemeğine gidilecektir hep beraber, bir Japon geleneği olarak. Japonlar içmeyi de seven insanlar olduklarından, bu buluşma için illaki rakı getirin. Kendiniz içmeseniz, sevmeseniz bile renk değiştirmesi sansasyon yarattığından getirin… Zaten mezeli de mezesiz de içemeyecekler ama neyse, bulunsun… Yok rakı olmaz derseniz, şarap da iyi bir seçenek. O da olmaz diyenlere ıhlamur, nane-limon, bitki çayı işte içilmek üzere güzel alternatifler.
- - Ne giyelim ne getirelim? Tokyo’dan güneyi, Türkiye’nin en güneyinden daha güneyde, bu bağlamda Kanto’dan güneydeki çoğu büyük şehire, Kyoto hariç, yılda 2 kere kar yağar yağmaz, ama çok nemli bir soğuğu olur. Tohoku ve Hokkaido’ya gelecekler için de “Uzun dönem askerliği Sivas’ta yapacaklara tavsiyeler” içerikli forumları okumalarını öneririm…
- - 4 mevsim de mevsiminde kendini gösterir” demeyi çok isterdim ama durum pek öyle değil. Tokyo için örneklersek:
- + Ekim ayı ılık (Mayısla beraber Kanto’nun en güzel dönemi)
- + Kasım – Aralık başı soğuk sonbahar, aralıktan marta kadar kış. Nemli, ara ara yağışlı, nadiren karlı
- + Mart ortasından itibaren mükemmel bahar
- + Martın sonu Nisan’ın başı sakuralar ve inanilmaz bir mevsim
- + Mayıs ılık ilkbahar
- + Haziran sıcak ve çok yağmurlu
- + Temmuz nemli, çok nemli ve ve çok sıcak ve yağmurlu
- + Ağustos nemli nemli nemli, cehennem sıcağı
- + Eylül tayfun mevsimi…
- - Şimdi bu durumda ne getirmeli? Tokyo için abartılı kışlıklar getirmeyin, bir Erzurum değil sonuçta. Takım elbisenize ek, suya dayanıklı bir kaban, mont, sıradan kotlar botlar vs, kazak, gömlek, sweatshirt… Burada çoğu konutta ısınma amaçlı bir merkezi sistem veya kalorifer tesisatı olmadığından, pek içinizi ısıtmayacak klimalarla yaşayacaksınız. Bu durumda da üşüyen biri için kat kat giyinmek gerekebilir. İnce ama sıcak tutan şeyler hayat kurtarıyor. Getireceklerinizin gerisi yazlık olsun… Yaz kıştan çok daha uzun… Sıcak sıcak sıcak… Hele Tokyo kent merkezi, of binalar, yaydıkları sıcak hava, havanın nemi… Aman neyse…
3- Japonca… Hiç bilmeden gelen çok insan var. Ama ögrenmeye gönüllü olmak, hevesli olmak hiç değilse derdini anlatmak için yarım yamalak da olsa 2-3 cümle edebilmek -her şeyden önce sizin adaptasyonunuzu hızlandıracağı için- çok önemli. Kimse bir yabancıdan başbakan Japoncası beklemiyor. Ama halkın İngilizce kullanamadığını gördüğünüzde, 2 kelimenin bile nasıl yardımcı olacağını tahmin edebilirsiniz..
Ancak, uzun süreyle, çalışma ya da yüksek lisans – doktora yapma niyetiyle Japonya’ya gelmeyi düşünen biri için cevabı çok karmaşık olabilen ve muhattabı için hayati önemde bir soru… Aslında bu konuyla ilintili bir çok kişi hep aynı soruları soruyor, merak ediyor… Bizler de zamanında bu soruya yanıtlar aradık, bulduk ya da bulamadık… Ama devir bilginin paylaşıldığı bir devir… Geçenlerde yine Japonya’ya uzun süreliğine gelecek bir arkadaşa yazarken çıktı bu metnin taslağı… Her ne kadar yazılanlar kimileri için doğru olmasa da, kişiden kişiye değişse de, kendi gözlemlerim ve deneyimlerim sonrası aklımda kalanlar şunlar…
1- Büyükşehirlerle kırsal kesim arasında akla kara kadar fark var. Aslında her ikisi de kendine özgü bir hayat tarzı sunar. Tokyo-Osaka-Nagoya-Fukuoka-Sapporo gibi büyük şehirlerde ulaşım, alışveriş, iletişim türünden büyük bir sorun yasamazsınız. Ama çok büyük bir olasılıkla, Japonca bilmemenin getirisiyle, epey de bir yabancılık çekebilirsiniz. Büyük kentler derken Tokyo Körfezi (Kanto) ve Osaka çevresini (Kansai) -Kyoto hariç- ayrı bir kategoriye almak daha doğru sanki. Bu bölgeler dışında kalan yerler biraz daha Japon kimliğini korumuş gibi. Özellikle Tokyo ile kıyaslanınca daha bir oryantal.
2- Yaşam konusunda ne gibi sıkıntılar yaşanabilir bu kişiden kişiye değişse de bir çok konu çoğu yabancı için ortak.
•- Çoğu büyükşehirde hayat çok hızlı, kişilerarası iletişim daha yüzeysel ve özellikle bir çaba göstermediğin sürece arkadaş edinmek daha zor.
•- Kültür – dil ve yemekler çoğu kişi için anlaması güç şeyler. Bunlara hızla alışmak için biraz deneysel takılmak, biraz da girişken olmak gerekiyor.
•- “Çiğ balık yenir miymiş”, “ay bunun görüntüsü ne böyle”, “ama bu sebze böyle pişirilmez ki” dememek lazım. En basiti, bir insan yiyebiliyorsa ve inancınız izin veriyorsa , denenmeli, sonrasında hoşuna gitmezse zorlamamak en iyisi.
•- Yemeklerin çoğunda o yemeğe has bir sos olabilir. Misal ramen, udon, soba ve somen 4 ayri tip makarna – erişte. Hepsinin yapılışı ve servisi farklı. Ramen sıcak, udon ve soba hem sıcak hem soğuk, somen soğuk yenen bir makarna. Ve coğu zaman haşlandıkları suyun içinde çorbasıyla ikram ediliyorlar. Ve bu haliyle çorba içinde yüzen makarnayı gören sıradan bir Türk, değil yemeyi, dükkana girmeyi bile düşünmüyor. Tamam görüntüsü davetkar olmayabilir, ve hatta “soğuk makarna mı olurmuş” diyebilir, ta baştan yemeyi reddedebilirsiniz. Oysaki o soğuk meymenetsiz erişte, yazları hem sağlıklı, hem lezzetli, hem de ferahlatıcı…
•- Büyükşehirler etnik dünya mutfağından çok çeşitli lezzetleri sunan restoranlarla dolu. Alım gücünüz olduğu sürece alternatifleriniz hemen hemen sonsuz. Ayrıca, bildiğim kadarıyla Sapporo hariç önemli her büıyük şehirde en azından bir Türk restoranı, dönercisi var. Çok canınız çektiğinde gider, hasret giderirsiniz. Bunun dışında internet üzerinden peynir, zeytin, salça, taze baklava-börek, rakı, şarap, vs artık ne isterseniz (et ürünleri hariç). her şeyi sipariş edebilirsiniz. Sonuçta kıtlık yok, parası olana ya da yetene, az biraz da Japonca kotarabilene her şey var.
•- Buraya gelirken neler getirilmeli? Olmadığında eksik hissedeceğiniz ne varsa getirin. Ama gidip pirinç, saç kremi, yorgan, yastık, tuz vs getirmeyin. Burdan alırsınız hem ucuz, hem taşımaya değmez, hem de tuz her yerde aynı tuz.. Kim uydurmuşsa “Japonya’da tuz yok” diye, alnından öpmek lazım… Bir deli 40 akıllı misali hala bu soru soruluyor…
•- Beyaz peynir getirin, zeytinyağı ama iyi ama kötü var her yerde, Türk zeytini ve turşusu yok, taze yufka kargo ile 2 günde Tokyo’da yapılıp adresinize gönderilebilir. Bunun dışında ilk gelirken 1 haftadan fazla dayanmayan zerzevat getirmeyin. Zaten gelir gelmez büyük olasılık koyacak yeriniz, yapacak zamanınız olmayacak.
•- Eliniz boş gelmeyin. Özellikle burada iş arkadaşlarına ve laboratuvar üyelerine hediye etmek için çam sakızı çoban armağanı bir şeyler muhakkak bulundurun. Pişmaniye, lokum, Türk kahvesi, dumanı tüten künefe, içli tava (bu bana) falan getirin. Pişmaniye ve saray helvasının lokumdan çok sevildiğini de ekleyeyim… Aşırı tatlı, şerbetli Türk tatlılarından kaçının… Yenilemeyince ziyan olmasın diye hepsini yemeye kalkacaksınız, sonra mide fesatı geçirirsiniz falan ne olur ne olmaz…
•Bundan başka bir de hoşgeldin yemeğine gidilecektir hep beraber, bir Japon geleneği olarak. Japonlar içmeyi de seven insanlar olduklarından, bu buluşma için illaki rakı getirin. Kendiniz içmeseniz, sevmeseniz bile renk değiştirmesi sansasyon yarattığından getirin… Zaten mezeli de mezesiz de içemeyecekler ama neyse, bulunsun… Yok rakı olmaz derseniz, şarap da iyi bir seçenek. O da olmaz diyenlere ıhlamur, nane-limon, bitki çayı işte içilmek üzere güzel alternatifler.
•- Ne giyelim ne getirelim? Tokyo’dan güneyi, Türkiye’nin en güneyinden daha güneyde, bu bağlamda Kanto’dan güneydeki çoğu büyük şehire, Kyoto hariç, yılda 2 kere kar yağar yağmaz, ama çok nemli bir soğuğu olur. Tohoku ve Hokkaido’ya gelecekler için de “Uzun dönem askerliği Sivas’ta yapacaklara tavsiyeler” içerikli forumları okumalarını öneririm…
•- 4 mevsim de mevsiminde kendini gösterir” demeyi çok isterdim ama durum pek öyle değil. Tokyo için örneklersek:
•+ Ekim ayı ılık (Mayısla beraber Kanto’nun en güzel dönemi)
•+ Kasım – Aralık başı soğuk sonbahar, aralıktan marta kadar kış. Nemli, ara ara yağışlı, nadiren karlı
•+ Mart ortasından itibaren mükemmel bahar
•+ Martın sonu Nisan’ın başı sakuralar ve inanilmaz bir mevsim
•+ Mayıs ılık ilkbahar
•+ Haziran sıcak ve çok yağmurlu
•+ Temmuz nemli, çok nemli ve ve çok sıcak ve yağmurlu
•+ Ağustos nemli nemli nemli, cehennem sıcağı
•+ Eylül tayfun mevsimi…
•- Şimdi bu durumda ne getirmeli? Tokyo için abartılı kışlıklar getirmeyin, bir Erzurum değil sonuçta. Takım elbisenize ek, suya dayanıklı bir kaban, mont, sıradan kotlar botlar vs, kazak, gömlek, sweatshirt… Burada çoğu konutta ısınma amaçlı bir merkezi sistem veya kalorifer tesisatı olmadığından, pek içinizi ısıtmayacak klimalarla yaşayacaksınız. Bu durumda da üşüyen biri için kat kat giyinmek gerekebilir. İnce ama sıcak tutan şeyler hayat kurtarıyor. Getireceklerinizin gerisi yazlık olsun… Yaz kıştan çok daha uzun… Sıcak sıcak sıcak… Hele Tokyo kent merkezi, of binalar, yaydıkları sıcak hava, havanın nemi… Aman neyse…
3- Japonca… Hiç bilmeden gelen çok insan var. Ama ögrenmeye gönüllü olmak, hevesli olmak hiç değilse derdini anlatmak için yarım yamalak da olsa 2-3 cümle edebilmek -her şeyden önce sizin adaptasyonunuzu hızlandıracağı için- çok önemli. Kimse bir yabancıdan başbakan Japoncası beklemiyor. Ama halkın İngilizce kullanamadığını gördüğünüzde, 2 kelimenin bile nasıl yardımcı olacağını tahmin edebilirsiniz..
eğine inanıyorum. Japonya da olan bir depremde ölen insan sayısı yok denilecek kadar az hatta yok bile bunun nedeni yapmış oldukları bir maddeyle binanın raylı sistem yani o binanın sarsıntı esnasında hiç birşey olmadan sallanması gibi bu japonyanın hayran olduğum diğer bir yanı ve onların çalışma prensipleri düşünün her geçen sene japonya da çalışan kişiler çok çalışmaktan dolayı ölüyorlar ve bu her sene daha da fazlalaşıyor. Japonya da eğer bir insan başarısız olursa kişi kendini intara teşebbüs ediyor buna Harakiri ismi veriliyor. Japonya nın başkenti olan TOKYO gerçekten gidilmesi gereken çok güzel bir yerdir. Japonya da en muşhur olan yemek Pirinç pilavıdır. Bu her yemek öğünü arasında konularak servise sunulur. Bu kadar yüksek teknolojiye ulaşmış bir ülke için bunları söylemek az bile gerçekten de ben bu ülkeyi çok seviyorum Ben hatta ülkemize gelen bir japonu hayran olduğum için tam 10 km beraber yolculuk yaptık ben sırf japonlara hayranlığımdan dolayı 10 km yol aldım. Bu komik bir durum ama insan hoşlandığı her tür şeyden kaçmıyor. Aspendos a gezi için gelmişti ben de yardımcı oldum Ve her zaman da olacağım.
(15.01.2006 01:11)
Ancak, uzun süreyle, çalışma ya da yüksek lisans – doktora yapma niyetiyle Japonya’ya gelmeyi düşünen biri için cevabı çok karmaşık olabilen ve muhattabı için hayati önemde bir soru… Aslında bu konuyla ilintili bir çok kişi hep aynı soruları soruyor, merak ediyor… Bizler de zamanında bu soruya yanıtlar aradık, bulduk ya da bulamadık… Ama devir bilginin paylaşıldığı bir devir… Geçenlerde yine Japonya’ya uzun süreliğine gelecek bir arkadaşa yazarken çıktı bu metnin taslağı… Her ne kadar yazılanlar kimileri için doğru olmasa da, kişiden kişiye değişse de, kendi gözlemlerim ve deneyimlerim sonrası aklımda kalanlar şunlar…
1- Büyükşehirlerle kırsal kesim arasında akla kara kadar fark var. Aslında her ikisi de kendine özgü bir hayat tarzı sunar. Tokyo-Osaka-Nagoya-Fukuoka-Sapporo gibi büyük şehirlerde ulaşım, alışveriş, iletişim türünden büyük bir sorun yasamazsınız. Ama çok büyük bir olasılıkla, Japonca bilmemenin getirisiyle, epey de bir yabancılık çekebilirsiniz. Büyük kentler derken Tokyo Körfezi (Kanto) ve Osaka çevresini (Kansai) -Kyoto hariç- ayrı bir kategoriye almak daha doğru sanki. Bu bölgeler dışında kalan yerler biraz daha Japon kimliğini korumuş gibi. Özellikle Tokyo ile kıyaslanınca daha bir oryantal.
2- Yaşam konusunda ne gibi sıkıntılar yaşanabilir bu kişiden kişiye değişse de bir çok konu çoğu yabancı için ortak.
- - Çoğu büyükşehirde hayat çok hızlı, kişilerarası iletişim daha yüzeysel ve özellikle bir çaba göstermediğin sürece arkadaş edinmek daha zor.
- - Kültür – dil ve yemekler çoğu kişi için anlaması güç şeyler. Bunlara hızla alışmak için biraz deneysel takılmak, biraz da girişken olmak gerekiyor.
- - “Çiğ balık yenir miymiş”, “ay bunun görüntüsü ne böyle”, “ama bu sebze böyle pişirilmez ki” dememek lazım. En basiti, bir insan yiyebiliyorsa ve inancınız izin veriyorsa , denenmeli, sonrasında hoşuna gitmezse zorlamamak en iyisi.
- - Yemeklerin çoğunda o yemeğe has bir sos olabilir. Misal ramen, udon, soba ve somen 4 ayri tip makarna – erişte. Hepsinin yapılışı ve servisi farklı. Ramen sıcak, udon ve soba hem sıcak hem soğuk, somen soğuk yenen bir makarna. Ve coğu zaman haşlandıkları suyun içinde çorbasıyla ikram ediliyorlar. Ve bu haliyle çorba içinde yüzen makarnayı gören sıradan bir Türk, değil yemeyi, dükkana girmeyi bile düşünmüyor. Tamam görüntüsü davetkar olmayabilir, ve hatta “soğuk makarna mı olurmuş” diyebilir, ta baştan yemeyi reddedebilirsiniz. Oysaki o soğuk meymenetsiz erişte, yazları hem sağlıklı, hem lezzetli, hem de ferahlatıcı…
- - Büyükşehirler etnik dünya mutfağından çok çeşitli lezzetleri sunan restoranlarla dolu. Alım gücünüz olduğu sürece alternatifleriniz hemen hemen sonsuz. Ayrıca, bildiğim kadarıyla Sapporo hariç önemli her büıyük şehirde en azından bir Türk restoranı, dönercisi var. Çok canınız çektiğinde gider, hasret giderirsiniz. Bunun dışında internet üzerinden peynir, zeytin, salça, taze baklava-börek, rakı, şarap, vs artık ne isterseniz (et ürünleri hariç). her şeyi sipariş edebilirsiniz. Sonuçta kıtlık yok, parası olana ya da yetene, az biraz da Japonca kotarabilene her şey var.
- - Buraya gelirken neler getirilmeli? Olmadığında eksik hissedeceğiniz ne varsa getirin. Ama gidip pirinç, saç kremi, yorgan, yastık, tuz vs getirmeyin. Burdan alırsınız hem ucuz, hem taşımaya değmez, hem de tuz her yerde aynı tuz.. Kim uydurmuşsa “Japonya’da tuz yok” diye, alnından öpmek lazım… Bir deli 40 akıllı misali hala bu soru soruluyor…
- - Beyaz peynir getirin, zeytinyağı ama iyi ama kötü var her yerde, Türk zeytini ve turşusu yok, taze yufka kargo ile 2 günde Tokyo’da yapılıp adresinize gönderilebilir. Bunun dışında ilk gelirken 1 haftadan fazla dayanmayan zerzevat getirmeyin. Zaten gelir gelmez büyük olasılık koyacak yeriniz, yapacak zamanınız olmayacak.
- - Eliniz boş gelmeyin. Özellikle burada iş arkadaşlarına ve laboratuvar üyelerine hediye etmek için çam sakızı çoban armağanı bir şeyler muhakkak bulundurun. Pişmaniye, lokum, Türk kahvesi, dumanı tüten künefe, içli tava (bu bana) falan getirin. Pişmaniye ve saray helvasının lokumdan çok sevildiğini de ekleyeyim… Aşırı tatlı, şerbetli Türk tatlılarından kaçının… Yenilemeyince ziyan olmasın diye hepsini yemeye kalkacaksınız, sonra mide fesatı geçirirsiniz falan ne olur ne olmaz…
- Bundan başka bir de hoşgeldin yemeğine gidilecektir hep beraber, bir Japon geleneği olarak. Japonlar içmeyi de seven insanlar olduklarından, bu buluşma için illaki rakı getirin. Kendiniz içmeseniz, sevmeseniz bile renk değiştirmesi sansasyon yarattığından getirin… Zaten mezeli de mezesiz de içemeyecekler ama neyse, bulunsun… Yok rakı olmaz derseniz, şarap da iyi bir seçenek. O da olmaz diyenlere ıhlamur, nane-limon, bitki çayı işte içilmek üzere güzel alternatifler.
- - Ne giyelim ne getirelim? Tokyo’dan güneyi, Türkiye’nin en güneyinden daha güneyde, bu bağlamda Kanto’dan güneydeki çoğu büyük şehire, Kyoto hariç, yılda 2 kere kar yağar yağmaz, ama çok nemli bir soğuğu olur. Tohoku ve Hokkaido’ya gelecekler için de “Uzun dönem askerliği Sivas’ta yapacaklara tavsiyeler” içerikli forumları okumalarını öneririm…
- - 4 mevsim de mevsiminde kendini gösterir” demeyi çok isterdim ama durum pek öyle değil. Tokyo için örneklersek:
- + Ekim ayı ılık (Mayısla beraber Kanto’nun en güzel dönemi)
- + Kasım – Aralık başı soğuk sonbahar, aralıktan marta kadar kış. Nemli, ara ara yağışlı, nadiren karlı
- + Mart ortasından itibaren mükemmel bahar
- + Martın sonu Nisan’ın başı sakuralar ve inanilmaz bir mevsim
- + Mayıs ılık ilkbahar
- + Haziran sıcak ve çok yağmurlu
- + Temmuz nemli, çok nemli ve ve çok sıcak ve yağmurlu
- + Ağustos nemli nemli nemli, cehennem sıcağı
- + Eylül tayfun mevsimi…
- - Şimdi bu durumda ne getirmeli? Tokyo için abartılı kışlıklar getirmeyin, bir Erzurum değil sonuçta. Takım elbisenize ek, suya dayanıklı bir kaban, mont, sıradan kotlar botlar vs, kazak, gömlek, sweatshirt… Burada çoğu konutta ısınma amaçlı bir merkezi sistem veya kalorifer tesisatı olmadığından, pek içinizi ısıtmayacak klimalarla yaşayacaksınız. Bu durumda da üşüyen biri için kat kat giyinmek gerekebilir. İnce ama sıcak tutan şeyler hayat kurtarıyor. Getireceklerinizin gerisi yazlık olsun… Yaz kıştan çok daha uzun… Sıcak sıcak sıcak… Hele Tokyo kent merkezi, of binalar, yaydıkları sıcak hava, havanın nemi… Aman neyse…
3- Japonca… Hiç bilmeden gelen çok insan var. Ama ögrenmeye gönüllü olmak, hevesli olmak hiç değilse derdini anlatmak için yarım yamalak da olsa 2-3 cümle edebilmek -her şeyden önce sizin adaptasyonunuzu hızlandıracağı için- çok önemli. Kimse bir yabancıdan başbakan Japoncası beklemiyor. Ama halkın İngilizce kullanamadığını gördüğünüzde, 2 kelimenin bile nasıl yardımcı olacağını tahmin edebilirsiniz..